Türk Silahlı Kuvvetleri’nin Kıbrıs Türklerine yönelik zulme son vermek için başlatmış olduğu Sulh Harekatı’nın ve KKTC’nin bağımsızlığının kutlandığı 20 Temmuz, çeşitli etkinliklerle anılacak.
Türk Silahlı Kuvvetlerince (TSK), Kıbrıs’ta Türklerin Rumlar tarafınca uğramış olduğu baskı ve zulmü önlemek ve Ada’da sulh ve huzuru tesis etmek amacıyla meydana gelen Kıbrıs Sulh Harekatı’nın üstünden 48 yıl geçti.
KKTC’nin bağımsızlığının da kutlandığı 20 Temmuz vesilesiyle Cumhurbaşkanı Ersin Tatar, bir video bildiri yayınladı.
Ersin Tatar’dan Kıbrıs Sulh Harekatı mesajı – VİDEO
MSB’den 3 serilik video
AA’nın haberine nazaran; Ulusal Müdafa Bakanlığı (MSB), Kıbrıs Sulh Harekatı’nın 48. yıl dönümüne hususi üç serilik video hazırladı.
Bakanlığın toplumsal medya hesabından paylaşılan videolarda, Kıbrıs Adası’nın zamanı, Rumların Ada’daki Türklere yönelik gerçekleştirdiği zulümler, harekata giden süreç ve 1974’te Türk Silahlı Kuvvetlerince yürütülen Kıbrıs Sulh Harekatı’nın bilgileri anlatıldı.
Paylaşımda, “Kıbrıs Türkü’ne yönelik vahşice katliamlar meydana getiren Rum terör örgütü EOKA, ‘Bir gece ansızın gelebilirim’ diyen Mehmetçik karşısında kaçacak delik aramıştır.” ifadesine de yer verildi.
MSB’den Kıbrıs Sulh Harekatı’nın 48. yıl dönümüne hususi klip – VİDEO
Kıbrıs’ta neler oldu
Kıbrıs Cumhuriyeti, Türkiye, İngiltere ve Yunanistan ile Kıbrıs’taki Türk ve Rum toplumları içinde 1959’da imzalanan Zürih ve Londra anlaşmalarıyla kuruldu. Anlaşmada imzası bulunan 3 ülke Kıbrıs Cumhuriyeti’nin garantörü oldu.
Kıbrıs Türkleri ve Rumları içinde ortaklık temelinde, internasyonal antlaşmalar uyarınca 1960’da kurulan Kıbrıs Cumhuriyeti Anayasası’nda iki halka eşit siyasal hak ve statü verildi.
Yunan ve Rumların Enosis düşsel
Kıbrıs Rum tarafı, Cumhuriyet’in kurulmasının akabinde Kıbrıs Türklerini devlet kurumlarından izole etme, Ada’daki varlıklarını sona erdirme ve Yunanistan ile birleşme (Enosis) yolunu açmaya yönelik girişimlerini sürdürdü.
Kıbrıs Cumhuriyeti, Kıbrıslı Rumların tek taraflı güç kullanımıyla Anayasa’yı feshetmelerinden sonrasında 1963’te fiilen son buldu.
Enosis hedeflerini yetişebilmek için silahlanan Rumlar, Yunanistan’ın da desteğiyle 1963-1974 döneminde Kıbrıslı Türklere yönelik baskı, zulmü ve ambargoyu durmaksızın devam ettirdi.
Rumlar içinde, Kıbrıs Türklerinin ortaklık devletinin yönetiminden uzaklaştırılmalarının arkasından düşünce ayrılıkları başladı.
EOKA ve Makarios darbesi
EOKA mensupları arasındaki görüş ayrılıkları, Türkiye’nin müdahalesinden kaygı eden ve Kıbrıs Türklerini ekonomik yoldan bitirmeyi dileyen Rum önder Makarios ve daha süratli netice alınmasını isteyen eski cuntacılardan oluşan EOKA-B mensuplarının karşı karşıya gelmesine sebep oldu.
EOKA lideri Nikos Sampson, Yunan cuntasının desteğiyle 15 Temmuz 1974’te Kıbrıs’ı Yunanistan’a bağlamak amacıyla Makarios’a karşı darbe yapmış oldu ve iktidarı ele geçirdi.
Bu darbeyle Kıbrıs’ın egemenliğine ve toprak bütünlüğüne kastedilmiş oldu.
Türkiye harekat öncesi dış ilişkiler yolunu seçti
Türkiye, darbenin arkasından 1960 Güvence Antlaşması gereği ilk aşamada diplomatik girişimleri önceledi.
Bu noktada 17-18 Temmuz 1974’te Türkiye ile İngiltere içinde darbenin arkasından atılabilecek adımlara yönelik Londra’da görüşmeler de yapılmış oldu.
İstişarelere garantör devlet olarak Yunanistan da çağrı edildi sadece Yunanistan’daki cunta yönetimi görüşmelere katılmadı.
Devrin Başbakanı Bülent Ecevit ile İngiltere Dışişleri Bakanı James Callaghan arasındaki görüşmelerde İngiltere’ye ortak müdahale teklifinde bulunulmuş oldu.
Ecevit’in zamanı açıklaması
Devrin Başbakanı Ecevit ve Yardımcısı Necmettin Erbakan, İngiltere’nin negatif yanıt vermesi üstüne, garantörlük hakkını kullanarak ve Ada’daki Türklerin güvenliğini de dikkate alarak 20 Temmuz 1974’te Kıbrıs Sulh Harekatı’nın başlaması kararını aldı.
Harekat, dünyaya Ecevit’in yapmış olduğu zamanı, “Biz aslen cenk için değil, sulh için ve yalnızca Türklere değil, Rumlara da sulh getirmek için Ada’ya gidiyoruz.” açıklamasıyla duyuruldu.
Sulh harekatıyla Kıbrıs’ın Yunanistan’a ilhakının önüne geçilirken Kıbrıs Türk halkının güvenliği ve varlığı güvence altına alındı.
2 gün sonrasında sulh görüşmeleri başladı
Türkiye, 20 Temmuz 1974’te Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin (BMGK) 353 sayılı sonucu ile İngiltere ve Yunanistan’a “barışın tekrardan tesisini sağlamak suretiyle müzakerelere başlama” çağrısında bulunmuş oldu ve 22 Temmuz 1974’te harekatı durdurdu.
Bunun üstüne garantör ülkelere bir araya gelmiş olarak Kıbrıs meselesinin çözümü için görüşmelere başladı.
25 Temmuz 1974’te toplanan 1’inci Cenevre Konferansı, 30 Temmuz 1974’te imzalanan Cenevre Deklarasyonu’nu ile son buldu.
Deklarasyonda, Yunanistan ve Rumlar tarafınca işgal edilen Türk anklavlarının (bölgelerinin) acilen boşaltılması ile Ada’da barışın ve anayasal düzenin tekrardan tesisini teminen dışişleri bakanları içinde müzakerelere devam edilmesi öngörüldü.
Öte taraftan deklarasyonla Ada’da Kıbrıs Türk toplumu ile Kıbrıs Rum toplumu olmak suretiyle iki özerk yönetimin mevcudiyeti ilkesel olarak tanındı.
İkinci harekat “Ayşe tatile çıksın” parolasıyla başladı
Konferansın 8 Ağustos’ta süregelen ikinci aşamasında, Yunanistan, Ada’da yeni anayasal düzenin kurulmasına yönelik tüm teklifleri reddetti ve anayasaya ilişkin varılacak bir uzlaşma için Türk birliklerinin geri çekilmesini ön şart olarak ileri sürdü.
Ek olarak ikinci toplantıya kadar Rum ve Yunan askerlerinin Türklerin bulunmuş olduğu bölgeden çekilmeleri gerekiyordu sadece çekilmedikleri benzer biçimde saldırılar da sürdü.
2’nci Cenevre Konferansı görüşmelerinden de bir netice çıkmayınca 14 Ağustos’ta “Ayşe tatile çıksın” parolasıyla Kıbrıs Sulh Harekatı’nın ikinci aşaması başladı ve 16 Ağustos’ta ateşkes deklare edildi.
Türkiye’nin başlatmış olduğu harekat başarıyla sonuçlanırken Ada’da yaşayan Kıbrıs Türk halkının güvenliği de sağlanmış ve Ada’ya sulh hakim oldu.
Rum askerleri kaçarken Türk köylerini yaktı, sivilleri katletti
İkinci harekat esnasında geri çekilen Rum askerleri, geçtikleri Türk köylerini yakarak silahsız insanları katletti. Toplu katliamlar ve mezarlar, harekatın bitiminde ortaya çıkarıldı.
Kıbrıs Sulh Harekatı esnasında, Türk ordusu 498 şehit verirken Kıbrıs Türk tarafı ise 70’i mücahit, 270 kişiyi yitirdi. Kıbrıs Türkleri genel olarak ise 1672 şehit verdi.
Harekatın arkasından Kıbrıs Türkleri kendi yönetimlerini kurdu
Kıbrıs’ta mevcut sınırların çizilmesine olanak elde eden harekatın derhal ertesine Kıbrıslı Türkler, 1 Ekim 1974’te Otonom Kıbrıs Türk Yönetimi’ni kurdu.
Peşinden Kıbrıs Türklerinin devlet yapısını kökleştirme, anayasa yapma ve oldukca partili sisteme geçme benzer biçimde tecrübeler yaşamış olduğu Kıbrıs Türk Federe Devleti (KTFD) 13 Şubat 1975’te deklare edildi.
KTFD Meclisi, 15 Kasım 1983’te oy birliğiyle almış olduğu bir kararla Şimal Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin (KKTC) kurulduğunu duyuru etti.
KKTC’nin ilanı, Kıbrıs Türk halkının Ada’daki siyasal yaşamını devlet olgusuyla dünyaya duyuru etmiş olduğu mühim bir dönüm noktası olurken Kıbrıs Türk halkının kendi kaderini atama etme hakkı da duyuru edilmiş oldu.
Kıbrıs Türk halkının devlet olgusuna kavuştuğu KTFD dönemiyle beraber, toplamda 41 hükümet (mevcut hükümetle beraber) kuruldu ve 13 değişik şahıs başbakanlık koltuğunda oturdu.
Kıbrıs Türkleri, cumhurbaşkanı seçmek suretiyle 1974’ten bu yana 10 kez sandığa gitti ve 5 değişik şahıs cumhurbaşkanı makamında oturdu.
KKTC Anayasası temsili demokrasiyi öngörüyor. Oldukca partili demokrasinin uygulanmış olduğu KKTC’de devletin başlangıcında bulunan cumhurbaşkanı, 5 yılda bir düzenlenen seçimle başa geliyor.
Yasama yetkisinin 50 üyeli Cumhuriyet Meclisine ilişkin olduğu ülkede, yürütme yetkisi, cumhurbaşkanı tarafınca atanan başbakanın yönetiminde oluşturulan Bakanlar Kurulunda bulunuyor. Ülkede, milletvekili genel seçimleri de 5 yılda bir yapılıyor.
1968’de süregelen Kıbrıs müzakerelerinde bir anlaşmaya varılmadı
Kıbrıs meselesine çözüm bulma amaçlı müzakereler KKTC’nin kurucu Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş ile devrin Rum lideri Glafkos Klerides içinde Haziran 1968’de Beyrut’ta meydana getirilen görüşmelerle başladı.
Devrin BM Genel Sekreteri Kofi Annan, 2002’de “Annan Planı” olarak da malum “Kıbrıs Sorununa Kapsamlı Çözüm Temeli” belgesini ortaya koydu.
Denktaş ve o zamanki Rum önder Tasos Papadopulos, “Annan Planı” çerçevesinde çeşitli görüşmeler yapmış oldu ve plan 24 Nisan 2004’te iki tarafta referanduma sunuldu.
Rum tarafı AB’ye alındı
Rum halkının yüzde 75,83’ü planı reddederken Kıbrıs Türk tarafı yüzde 64,91 çoğunlukla plana “evet” dedi.
Buna rağmen referandumun derhal sonrasında 1 Mayıs 2004’te Rum yönetimi, Ada’daki öteki ortak yok sayılarak “Kıbrıs Cumhuriyeti” adı altında AB’ye tam üye yapılmış oldu.
İsviçre’nin Crans Montana kentinde 28 Haziran 2017’de yine süregelen ve ortalama 10 gün yoğun şekilde devam eden müzakereler garantör ülkeler Türkiye, Yunanistan ve İngiltere’nin de katılımıyla yapılmış oldu.
KKTC’den 6 maddelik kalıcı sulh önerisi
Son olarak 27-29 Nisan’da Cenevre’de BM öncülüğünde, garantör ülkelerin de katılımıyla gayriresmi Kıbrıs konferansı gerçekleştirildi.
Konferansta, KKTC Cumhurbaşkanı Ersin Tatar, BM Genel Sekreteri Antonio Guterres’in de “Yeni fikirlerle gelin” çağrısına da uyarak Kıbrıs’ta kalıcı sulh için 6 maddelik bir tavsiye sundu.
Önerinin ilk maddesinde, Kıbrıslı Türkler ve Rumların eşit internasyonal statüsünün ve egemen eşitliğinin güvence altına alındığı bir kararın BM Güvenlik Konseyinde kabul edilmesi için Genel Sekretere inisiyatif alma çağrısı yer aldı.
Türk tarafı yarım asrı aşkın süredir görüşme edilen ve bir netice alınamayan federasyon modelinin aksine yeni çözüm önerisini kayıtlara geçirirken Rum tarafının konferansa hazırlıksız geldiği ve uzlaşmaz tavrında ısrar eden olduğu görüldü. Böylece gayriresmi Kıbrıs konferansı, taraflar içinde ortak zemin olmaması sebebiyle sonuçsuz kaldı.
Rumlar, iki devletli çözümü reddediyor
Tarihsel süreçte, Rum tarafı her defasında çeşitli sebeplerle içinde BM önerilerinin de bulunmuş olduğu çözüme yönelik adımları reddetti ya da kabul edilmesi mümkün olmayan ön şartlar ortaya koydu.
Böylelikle, Kıbrıs’ta 50 yılı aşkın süredir devam eden görüşme sürecinde, Türk tarafının yapıcı rolüne karşın, Rum tarafının uzlaşmaz tavrı sebebiyle bir sonuca varılamadı.
KKTC’de Ekim 2020’de cumhurbaşkanı seçilen Ersin Tatar, Türkiye’nin desteklediği egemen eşitliğe dayalı, yan yana ve iş birliği içinde yaşayan “iki devletli çözüm” modelini korumak için çaba sarfediyor.